KURUMSAL
SON DUYURULAR
Başkanımızın Açıklaması
16 Temmuz 2023Yardımlaşmanın ve paylaşmanın ayında ayrım yapmadan Benlitaş,Baltacı,Güneyköy ve Korucu Mevkilerimizde bulunan ihtiyaç sahibi 100 aileye ulaştırmak üzere Korucu Dernek Olarak hazırladığımız kumanyaları dağıttık çok şükür.
02 Nisan 2023Köyümüzün güvenlik kamera sistemi aktif hale gelmiştir.
30 Mart 2023Yeni Web Sitemiz yayında....
07 Ocak 2023Olağanüstü Kongre
03 Temmuz 2022Salih Sevim Yazarın Tüm Yazıları
Yıllardır dillere pelesenk olmuş bir söz vardır. “Büyük resme bakmak lazım. Büyük resme odaklan.” Bu ne demek? Detaylarda kaybolma, ilişkili olayları tek tek değil bir bütün olarak değerlendir. Yerli yersiz fazlaca kullanıldığı için biraz içi boşalsa ve ciddiyetini biraz kaybetmiş gibi görünse de hala anlamlı ve önemli bir söz. Adam arkadaşına “ormanın güzelliğine bak” demiş. Arkadaşı da “ağaçlardan bir şey göremiyorum ki” demiş. Burada sadece ormanı gören mi yoksa sadece ağaçları gören mi daha doğru bir bakış açısına sahip acaba diye kafa yorduğunuzda vardığınız nokta; ikisi de yanlış sayılmaz ancak aynı anda hem ağaçları görebilmek hem de ormanı kavrayabilmek en doğrusu olsa gerek. Biri diğerine engel değil. Hayat aslında tam da böyle bir şey. Bütünü oluşturan parçaları hem tek tek hem bütün olarak görebilmek, aralarındaki ilişkiyi okuyabilmek en küçüğünden en komplike olanına kadar hayatımızın bütün meselelerinde önemli.
Son yıllarda youtube gibi sosyal medya platformlarının da yaygınlaşması ile sokak röportajları moda oldu. Bir şey çok dikkatimi çekiyor bu röportajlarda. Bazı kişiler çok basit gündelik sıkıntılardan şikayet ederek dünyanın nereye doğru gittiği ile hiç ilgilenmiyorken bazıları ise tam tersi büyük resmi çözmüş, herşeyi kafasında halletmiş bir üslupla üst perdeden anlamsız sözler ediyorlar. Büyük resme bakmaktan burnunun ucunu göremeyenlerle, detaylarda boğulup esası kaçıranlar çokça mevcut anlayacağınız. Yine ifrat yine tefrit. Yani ya gereğinden fazla abartma ya da gereğinden fazla önemsememe. Kısaca küçük parçaları da görmek lazım büyük resmi de anlamaya çalışmak lazım demeye çalışıyorum ben.
Son yıllarda dünyada birbiriyle bağlantılı olduğu değerlendirilen küresel, bölgesel ve ulusal ölçekte ki olayların sayısı artarak devam ediyor. Özellikle küresel ölçekte olan hemen hiçbir olay birbirinden bağımsız değil. İklim olayları, savaşlar, salgın hastalıklar, deprem, yangın, sel gibi doğal afetler, siyasi gelişmeler vs. Terör örgütleri marifetiyle Ortadoğu’da ve Afrika’da uzun yıllardır yaşanan gelişmeler, Ukrayna başta olmak üzere seçimlerde kazanan bazı siyasi figürler, salgın hastalık bahanesiyle yaşanan kapanmalar ve bunun sonucu oluşan ekonomik buhranlar birbirinden bağımsız değil. Ortadoğu ve orta Asya uzun yıllardır Rusya ve ABD başta olmak üzere büyük devletlerin rekabet sahası konumunda. Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesiştiği bir noktada adeta dünyanın merkezi konumundaki ülkemiz de her türlü gelişmelerden çokça etkileniyor doğal olarak. Hem ticaret yollarının hem enerji hatlarının geçiş güzergahında bulunan Türkiye her türlü küresel olaydan doğrudan etkileniyor. Coğrafi konumunun ötesinde tarihi durumundan dolayı ülkemizin uluslararası meselelerden bazen özne bazen nesne olarak etkilenmesi kaçınılmaz oluyor. Sadece ulusal güvenliğin sağlanması bile başlı başına büyük bir mesele olarak kolay değilken, yapılan değerlendirmelerin ve tartışmaların yukarda biraz bahsi geçen başlıklardan bağımsız olarak ele alınması doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor bana. Eski tabirle düveli muazzamanın adeta at koşturma sahası olan bu coğrafyada ayakta kalmak, politika üretmek, uluslararası ilişkilerde dengeli bir yaklaşım izlemek kolay değil. Son zamanlarda sınırımızın ötesinden çok sayıda şehit haberleri gelmeye başladı yine. (Allah mekânlarını cennet eylesin, geride kalanlara sabırlar versin). Bu hassas konuyu bile, bölgede uzun yıllardır yaşanan ve üçüncü dünya savaşına evrilme potansiyeli taşıyan vekalet savaşlarından bağımsız olarak sadece siyasi yandaşlıkla değerlendirmek en basit tabiriyle insafsızlık. Çağımızda klasik usül konvansiyonel sıcak savaşın yanı sıra biyolojik bir savaş enstrümanı olan virüsler de (komplo teorisi olarak kabul edenler olsa da)hayatımızı etkiliyor maalesef. Yıllarca süren bir salgın ve kapanma sürecini hep birlikte müşahade ettik. Bir yenisinin geleceğini herkes kabullenmiş sadece ne zaman olacağını kestiremiyoruz. Orman yangınları, depremler, seller, kuraklıklar, iç savaşlar, terör örgütleri adeta dünyayı esir almış durumda. Böyle bir ortamda hem kendimiz hem çocuklarımızın geleceği için kaygılarımızı kontrol edebilmemiz kolay olmasa da meseleleri doğru değerlendirmek doğru anlayabilmek bu yolda işimize yarayabilir.
Buraya kadar bahsettiğimiz meseleler birlikte değerlendirildiğinde aslında büyük resme dair bir görüntü herkesin zihninde beliriyor. Ortadoğu ve kuzey Afrika’daki bazı kapalı rejimlerin belli gerekçelerle alaşağı edilerek bazı ülkelere demokrasi(!) getirilmesi sonucunda (ki mesela Suudi Arabistan gibi bazı ülkelerde böyle bir dönüşüme ihtiyaç yok şimdilik) demokratik(!) seçimler sonucunda oluşan iktidarlar ve terör örgütleri marifetiyle etnik ve mezhepsel kavgalar sürekli teşvik edilmesi, Ukrayna’da bir soytarının kazandığı seçim sonrası Rusya ile başlattığı savaş sonucunda hem kendisinin hem Rusya’nın hem de Avrupa ülkelerinin durumu, Irak’ta İran’ın da desteğiyle sünni, şii kavgasının körüklenmesi, güneyimizde on yıllardır Türk-Kürt kavgası çıkarılmaya çalışılması, İsaril’in Filistinde yaptığı soykırım işte büyük resmin parçaları. Artık ne savaşlar eski savaşlar gibi, ne doğal afetler eskisi gibi ne de hastalıklar.
Bir konuyu daha göz ardı etmemek gerekiyor bu noktada. Büyük resme bakalım derken günü de kaçırmamak lazım demek için bu satırları yazıyorum. Birileri ekranlarda, internette, gazetelerde komplo üstüne komplo teorileri üretip büyük resimden bahsederken, birileri de küçük dünyasında basit gündemlerle zamanını geçiriyor. Salgın meselesinde büyük resim muhabbetine takılıp basit sağlık tedbirlerini ihmal etmek ne kadar yanlışsa, olayı sadece eski zamanlardaki bir grip meselesi gibi değerlendirerek siyasi ve ahlaki bir tavır almamak da o kadar yanlış gibi geliyor bana. Veya İsrail- Filistin savaşını sıradan iki ülkenin savaşı gibi görüp Ortadoğu merkezli bir kurguyu anlamamak ile olayı anladığını düşünerek zulme karşı bir şeyler yapmamak da doğru bir tutum değil. Başka bir örnek vermek gerekirse; depremlerin suni olarak tetiklendiği ve bunun bir savaş vasıtası olduğunu kabul edip depreme karşı tedbirde kaderciliğe teslim olmak ile sadece sağlam binalar yapmak ile yetinip siyasi bir tavır almamak da yanlış gibi.
Meselenin bir başka boyutu da iletişim araçlarının yaygınlaşması sonucunda oluşan dezenformasyon ortamında büyük resme ilişkin değerlendirmeleri yapıyorken daha dikkatli olmamız gerekliliği. Bilgi çağında yaşıyoruz ve herkes her an hemen her bilgiye ulaşabiliyor. Toplumdan bir şeyleri gizlemek eskisi kadar kolay değil. Her olay bir şekilde dijital ortamlardan çalınarak veya kaçaklar vesilesi ile bir yerlerde açığa çıkıyor ve çoğunlukla anonim yani isimsiz olarak bu bilgiler piyasaya sunuluyor. Bunu önlemek mümkün olmadığı için gizli kapaklı işlerde mahir oyun kurucu çevreler doğru bilgilerin yanına kendi kontrollerinde başka başka bilgiler de ekleyerek akli ayarlarımızla oynuyorlar ve bizi hemen her şeyden şüphe duymaya güdülüyorlar. Bir örnek vermek gerekirse; bir devletin veya devlet başkanının gizli kalması gereken bir durumu kamuoyunun malumu olunca aynı konuda abartılı başka birkaç kurmaca bilgi ve belge bilinçli olarak piyasaya servis ediliyor ve insanların “bu kadar da olmaz, bunlar doğru olamaz, o halde önceki doğru zannettiğimiz bilgiler de doğru olmayabilir” diye düşünmemize ve bunun sonucunda o olayın kamuoyunda hakkıyla değerlendirilememesine sebep oluyor.
Özetle demek istediğim şu ki; çağımızda bilgi sahibi olmak, fikir sahibi olmak, olaylar karşısında bir tavır takınmak veya taraf olmak çok kolay değil. Her meseleyi önce tek tek kendi içinde, sonra diğer meselelerle birlikte mukayeseli olarak değerlendirmek, yani küçük resimlere baktıktan sonra küçük resimlerden büyük resme dair kanaat oluşturmak faydalı olabilir. Bunu yapıyorken ne sürekli büyük resme bakmak lazım diyenlere kayıtsız şartsız teslim olarak günlük tavırlarımızı almayı ihmal edelim ne de günlük pozisyonumuz nasılsa doğru diye düşünerek büyük resimde ne olduğunu kavramaya çalışmaktan geri duralım. Bizim küçük iç dünyamızda siyasi ve ahlaki bir tavır ve duruş sahibi olmak dış dünya için pek de bir anlam ifade etmiyor nasılsa düşüncesine kapılmamız bizi bazen tavır almaktan alıkoysa da (dış dünyada bir etkisi olmasa bile, ki kanaatimce kısa vadede olmasa da uzun vadede etkisi olacaktır) sırf öz saygımızı muhafaza etmek için bile buna değer diye düşünüyorum. Kafalarımızı berraklaştırmak adına yazdığım bu yazı daha da kafa karışıklığına sebep olmamıştır umarımJ
Sürçü lisan ettikse affola. Vesselam…
Yorum, görüş ve öneriler için e-mail: salihsevim@hotmail.com