KURUMSAL
SON DUYURULAR
Başkanımızın Açıklaması
16 Temmuz 2023Yardımlaşmanın ve paylaşmanın ayında ayrım yapmadan Benlitaş,Baltacı,Güneyköy ve Korucu Mevkilerimizde bulunan ihtiyaç sahibi 100 aileye ulaştırmak üzere Korucu Dernek Olarak hazırladığımız kumanyaları dağıttık çok şükür.
02 Nisan 2023Köyümüzün güvenlik kamera sistemi aktif hale gelmiştir.
30 Mart 2023Yeni Web Sitemiz yayında....
07 Ocak 2023Olağanüstü Kongre
03 Temmuz 2022Salih Sevim Yazarın Tüm Yazıları
Dünyamızın nüfusu 2023 yılı itibariyle yaklaşık olarak sekiz milyara ulaşmış durumda. Ülkelerin nüfus dağılımına bakıldığında güney ve Uzakdoğu Asya bu nüfusun yarısından çoğunu barındırmakta. Hindistan ve Çin toplam olarak yaklaşık 3 milyar nüfusa sahip. Pakistan, Endonezya, Bangladeş, Japonya, Vietnam ve irili ufaklı birçok ülke yüzölçümleriyle orantısız bir şekilde yüksek nüfusa sahip Asya ülkeleri. Diğer tarafta ise Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya gibi ülkeler de ise aynı orantısızlık ters şekilde mevcut. Yani yüzölçümüne oranla nüfusu az olan ülkeler. Konumuz ülkelerin nüfusları veya yüzölçümleri değil. Konumuz dünya coğrafyasının inanç dünyası üzerine bazı tespit ve değerlendirmeler yapmak olduğu için bu girizgah önemli.
Dünyada üç büyük semavi din bulunmakta. Yani vahiy yoluyla insanüstü bir yaratıcıdan gelen dinler anlamında üç büyük din dünyada hakim konumda dini inanç olarak. İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik. İstatistiki olarak Hristiyanlık (2,5 milyar) ilk sırada geliyorken İslamiyet (2 milyar) ikinci sırada ve Musevilik (300 milyon) ise ilk ikisine kıyasla çok sonraki sıralarda gelmekte inanç grubu olarak. Bu üç semavi dine mensup olmayan gruplar ise ateistler (tanrıya inanmayanlar), deistler(tanrıya inanmakla birlikte dinlere ve peygamberlere inanmayan, yani tanrı bizi yarattı ve kendi halimize bıraktı inancına sahip), hindular, budistler agnostikler (tanrı ve yaratıcı gibi kavramları anlamamız mevcut akıl, bilgi ve imkanlarımızla mümkün değil dolayısıyla inanmak veya inanmamak konusunda bir tarafımız yok diyen insanlar) ile ismini zikretmeye gerek olmayan birçok irili ufaklı inanç grubu da dünyamızda mevcut. Hristiyanlık ve İslamiyetten sonra en büyük üçüncü inanç grubunu ateist, deist ve agnostiklerin oluşturması dikkate değer bir durum. Hinduizm (1 milyar inananı mevcut) dünyanın en kalabalık ülkesi olan Hindistan’da birinci dünyada da dördüncü büyük inanç grubu durumunda. İkinci büyük nüfusa sahip Çin ve civarında yaygın olan Budizm de 500 milyonu aşkın kişiyle yine inanç grubu olarak geniş bir grubu temsil ediyor. Güney ve Uzakdoğu Asyadaki nüfus yoğunluğu çok olan Hindistan, Çin, Pakistan, Endonezya, Vietnam ve Japonya gibi ülkelerin Endonezya ve Pakistan hariç inanç olarak ülke nüfuslarının ekseriyetinin dünyanın en yaygın üç semavi dinine mensup olmamaları üzerine düşünülmeye değer bir durum diye düşünüyorum. Yani dünya nüfusunun nerdeyse yarısı ve ilginç bir şekilde güneydoğu ve uzakdoğu asya ülkelerinin nüfusunun tamamına yakını tek tanrı ve onun elçisi olan peygamberlere inanmıyor.
Kendimizi bildik bileli Türkiye’nin nüfusunun %99 u veya en azından % 95 inin Müslüman olduğu ile ilgili bir oran zikredilir. Ama aslında insanlarla tek tek konuşularak fikirleri inançları sorulsa muhtemelen bu oran çok daha aşağılara düşecektir. Aynı durum diğer inanç grupları için de geçerli tabii ki. Yani Hristiyan nüfus da Musevi nüfus da Budist nüfus da benzer bir değerlendirme yapılması durumunda daha az sayıda çıkacaktır muhtemelen. Annesi babası Müslüman veya Hristiyan vb. olan çocukların da aynı inanca mensup olduğu yönünde bir kabul ile bu rakamlar bu kadar yüksek kabul edilmekte.
Bu değerlendirmeler çerçevesine konuyu getirmek istediğim mesele aslında şu. İnsanların dinden uzaklaştığı yönünde ciddi bir tartışma yıllardır süre gelir. Buna sebep olarak çeşitli şeyler söylenmekte. Mesela bu durumun sebebini internet çağı ve iletişim ile şekillenen modern zamana bağlayanlar olduğu gibi çocuk eğitiminden bihaber anne babalara veya geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına dönüş sebebiyle çocukların dini ve kültürel olarak örnek alabildiği dede nine gibi figürlerden uzak büyümesine bağlayanlar da var. Aksini iddia edenler de mevcut. Yani dine ve inançlara teveccühte bir artış olduğu, insanların modern çağın açmazları karşısında yaşadığı ruhsal sıkıntıları aşmak adına dine yöneliminin arttığını iddia edenler de var. İnsanların dinden uzaklaştığı görüşünü destekleyen insanlar da istatistiki veriler ile iddialarını destekliyorken tersini yani dine yönelişin arttığını destekleyen insanlar da istatistiki bilgi ile görüşlerini delillendirebiliyor. Daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim üzere bir mesele önümüze geldiğinde, duyduğumuzda, okuduğumuzda, izlediğimizde tek kaynakla yetinmeyip kaynağını sorgulamak, farklı kaynaktan teyit etmek, içeriğin ne kadar doğru açıklandığını iyi incelemek gerektiği hatırlatmasını yapıp devam edelim.
İnsanların dinden uzaklaştığı yönündeki değerlendirmeler konusu ile başlarsak; bana göre aslında zaten ateist, deist veya başka her neyse bir inanca uygun hayat yaşayan insanları bizler peşin olarak içinde yaşadıkları toplumun genel inancına mensup kabul ettiğimiz için daha sonra bu kişilerin sanki bu dinden uzaklaştıklarını çıktıklarını değerlendiriyoruz. Aslında bu kişiler zaten ateist veya deist gibi yaşıyorken sadece bunu ikrar yani kabul etmiş oluyorlar. Örneğin kişi Müslüman bir ülkede Müslüman kabul edilen bir anne babadan doğmuş ve biz bu kişiyi Müslüman nüfusuna dahil ediyoruz direkt olarak. Ama bu kişiler hayatında ne kelime-i şahadet getirmiş, ne söylemesini ne anlamını biliyor, hayatında dini konuda hiçbirşey öğrenmemiş ve yaşamamış ama biz bu kişiyi de ailesini de Müslüman kabul ediyoruz. Benzer şekilde hayatında hiç kiliseye yolu düşmemiş bir Hristiyan veya hiç sinagoga yolu düşmemiş bir Yahudi de peşinen ailesinin ve içinde bulunduğu toplumun inancına mensup kabul ediliyor. Ancak kişiye dini inancı olup olmadığı ve varsa ne olduğu konusunda fikri sorulup bu durum istatistiklere yansıtılınca dinden uzaklaşma arttı denebiliyor. Mesela bugün Türkiye’de bu konu üzerine bir araştırma yapılsa ve Müslüman nüfus oranı %80 çıksa ve atesit deist oranı %15-20 çıksa bunun yorumu %99 lardan bu noktalara düştüğüne göre bu oran dinden uzaklaşma var şeklinde olacaktır. Ama Türkiye’de adı Ali, Mustafa, Ömer, Mehmet olan nicelerinin aslında İslamiyet’e mensup olmanın temel şartı olan kelime-i şehadeti bile bilmediği gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Bir sosyolog veya ilahiyatçı veya her ne ise bu alanlarda ilim adamı değilim ama kendi okumalarım gözlemlerim tecrübelerim çerçevesinde ben konunun lehte veya aleyhte abartıldığı kadar olmadığını düşünüyorum. Benzer şekilde inanca yönelişin arttığı yönündeki değerlendirmelerin de inançtan kopuşların görülmeden tek taraflı değerlendirildiğini düşünüyorum. Şimdilik bir virgül koyarak devamını bir sonraki yazımıza saklayalım…
Sağlıcakla…